31 Temmuz 2020 Cuma

KAÇ KİŞİYİM

ben kaç kişiyim .....
sen kaç kişisin
deme tekim, birim
tek olsan bir olsan
sevmezdin beni .....
olduğum gibi sevmezdin
öfkemde, sabrım da, kibrim de
hiçliğim de
varlığımda , yokluğumda
ben kaç kişiyim .....
hangisi beni mutlu eden
hangisinin arkadaşları arkadaşım
hangisinden yolcuyum
hangisinde yolum
söyle can kuzum
herşeyimle sevenim
ben kaç kişiyim..........

24 Temmuz 2020 Cuma

DAHA ZAMAN GEÇMEDİ

Bakmalıydın gözlerime, batarcasına bir okyanusa
Çizmeliydin resmimi evrene koyu yeşil
Karanlık gecelerime bir nokta koymalıydın
Akşamları ninniyle uyutup
sabahları günaydın diyenim olmalıydın
    Daha zaman geçmedi
İçmeliydin beni yudum yudum
Yemeliydin bir kuru ekmek bile olsam

Yalnız benimle yetinip doymalıydın
Sen; sevdiğim tapındığım  kadın
Çocuğumun anası olmalıydın
    Daha zaman geçmedi
                                                                            -alıntı-

17 Temmuz 2020 Cuma

GEL

Gel bu akşam denize varalım, kahve içelim kıyısında. Yanında tatlı bir şeyler yiyelim. Usul usul konuşalım incitmeden sözlerimizi. Güzel şeylerden bahsedelim. Yüzümüze değen rüzgarla gelen deniz damlasını, iyot kokusunu sevelim. Sonra denize doğru sessizliğimizi savuralım. Kendi içimizde kaybolalaım. Ertelenmiş hayallerimiz
Elimizde kalanlar
Gelenler-gidenler
Neleri öğüttük gönül değirmenimizde acımasızca,
Bir pire için kaç yorgan yaktık?
Kaç küfür savurduk bize uymayanlara ağızlar dolusu?
Sessizce öyle dokunmadan bir söze, yaraya, sızıya
Beklentisiz sevmenin sarhoşluğunda kara denizi seyredelim. 
Nabzını duyarsın boynunun yanında, gümbür gümbür yankılanır kalbin kulağında ve elin göğsüne gider. '' sakin ol kalbim sakin ol, telaşlanma beynin oyunudur bu, kanma, sağ eline dokunan sol elin.'' 
.............

27 Haziran 2018 Çarşamba

KAÇTIM...


Bir kocam oldu
Bir de çocuğum
Sevdiklerim sevmediklerim
Doğurmadığım çocuklarım
Terk edemediğim sevdalarım
Tek bir evde, tek bir şehirde, tek bir hayatım olmadı
Hayatlara girdim çıktım
Kiminde misafir, kimine bir yol geçimi,
Kiminde ev sahibi.

İnsanlarla tanıştım, çoğunu unuttum
Adları neydi, ne paylaşmıştık.
Yüzlerinde bir mana bir iz var mıydı
Unuttum

Benim hayatımdı ve yürüdüm, dönüp arkama bakmadan gittim
Ağladım, acı çektim, isyan ettim
“Hey buradayım” ulaşmadı sesim
Güneş sırtını çevirdi
Bulut çöreklendi üstüme
Ben kaçtım…

Yasak gelincik tarlalarına daldım
Tek tek okşadım gülümsedim,
Şükrettim nefes aldığıma, görebildiğime, dokunabildiğime
Bir kadın geçti yanımdan
Kucağında çocuğu, durdu baktı
Gizli bir gülüş ile gururla seslice oğlunu öptü üç beş kez
Sandım gök yarıldı
Şimşek çaktı
Bir kurşun kalbime saplandı
Kaçtım…

Girdim yasaklanmış gül suyu derelere
Yanan ayaklarımdan serinlik yayıldı bedenime
Yaladı geçti kalbimde ki kurşun yarasını
Nefesim genişledi bağrımda
Şükrettim serinliğe, yaralarımı iyileştirene
Bir oğul geldi
Uzattı elini annesine
Gülümsedi anne
Tuttu güvercin kanadı elleri, uçtu karşı kıyıya gururla sarıldı oğul bağrına
Kaçtım…

Yasaklanan maviliğe kafa tutan yeşil ormanlara
Ayağım değdi toprağa
Başım göğe
Şükrettim, derin derin aldığım nefese
Sağlamdı elim ayağım
Doldurdum akciğerlerimi nefesle
Saldım içimde biriken kıskanç sızlanışları
Karnım acıkıyordu
Canım kahve çekti
Yayıldı kokusu tüm evrene
Uzandım fincana
Değdi dudağıma sıcaklık koku, şükür heyacanı
Yanımdan birileri geçti
Bir erkek uzandı kadının dudaklarından öptü,
Oğlunu kucağına aldı, bir eliyle kadını tuttu
Kadın gülümsedi erkeğe, dokundu oğluna gururla
Ne oldum dedi dünyaya…

Dedim unutma ne olacağım var
KAÇTIM…

21 Mayıs 2018 Pazartesi

BANA YAZILMAYAN MEKTUP


Bu gün bir mektup okudum , bana yazılmamış. Bana yazılmayan mektubu nasıl okudum? Birilerinin özelini mi çaldım? Hayır, bana yazılmayan ama benim konu edildiğim mektup bana geldi. Resmi yazışmalarda vardır. Bir gereği için yazılan adres bir de bilgi amaçlı yazılan adres. Ben gereği için yazılan değildim, bilgim içindi.
Mektuplar sevindirir, hüzünlendirir.  Birebir ya da telefon ile olan konuşmadan, bakışmadan farklıdır. Çünkü hem konuşur hem bakışır hem yüreğini gösterir. Düşünür, düşündürür. Öyle açlığı gidermek için yapılan atıştırmalık yemekler gibi değildir. Yapılması saatler alan, demlenen ve özenle hazırlanmış sofraya servis edilen yemek gibidir.

“Merhaba,
Uzun zamandan sonra yazdığım bu mektubumda sana yaşantımın bir noktasında ‘yaşamıma değen’ birinden söz etmek istiyorum.
Birlikte söyleşilerimiz, güzel günlerimiz olmuştu. Hemen her yazışmamızda tartışmalı kavgalar yapardık. Hatta böyle bir bahar gününde yağmura yakalanmış, sırılsıklam olmuştuk.
Acıları, tanıştığımız 2007 yılından beri hep bana dokunmuştu.
8 Eylül 2010 günü yazılı bir tartışmamızdan sonra şu şiiri yazmıştım.

Senin İçindi

Sen, Spartaküs
Sen, Annibal’ın kolundaki al
Sen, yaralı Temmuz
Ne fark eder ki adı 
İnsana kıyıldıktan sonra
Ha trafik canavarı
Ha emperyalizmin gerici maşası

Kırılmasaydı dal gibi ağacın

Kırılmasaydı nar gibi fidanın
Daha bir anlam kazanırdı yaşamın
Boy atardın geleceğe
Senin de sözün edilirdi tarihte

Sen yaralı Temmuz gibisin

Katlanırım sana, acılarına
Kırsan da beni
Kırılmam sana

Dayandığın acılar

Dayandığım acılar
Toplansa da kar etmez
Yetmişindeki delikanlıya

Yarım kalanları mı yazdın

Yarım bile olmayanları mı?
Yoksa gelecekte olmayan beni mi?
Gel, bir gün anlat bana

Uzun süredir konuşup yazışmamıştık ama kestirip atamazdım. 29 Ocak 2018 günü, “Merhaba, nasılsın? Annen nasıl?” diye yazdım.
“Merhaba, iyiyiz… Annem biyolojik olarak iyi ama psikolojik olarak iyi değil” diye yanıt yazdı. “Çok geçmiş olsun” diye yazdığımda, “Sağ ol, sen nasılsın?” diyerek soruma yanıt verdi.
“Teşekkür ederim. Yaşlanıyoruz yavaş yavaş, ama boş durmak yok. Yazıyorum, derliyorum, araştırıyorum. Dört yıldır kitap tasarımı çalışmalarına ağırlık verdim” diye açıklamada bulundum.
“Güzel yapıyorsun… Senle görüşmeyeli artık ben yazmıyorum. Galiba yazmaya yöneltiyordun… Sonra iş, anne, inşaat, para… Hayal kırıklıkları… Hepsi boşalttı sözcüklerimi. Sevmeyince, hayal kurmayınca ve yaş elliyi geçince…”
Bütün bunlar karşısında içimdeki kırılma karmakarışık oldu. “Üzgünüm… Ne diyebilirim ki? Ben altmış beş oldum, ne var yani?” diye araya girdim, o yazmasını sürdürdü.
“Ve olmayınca hayatın getirisi, yeni kimlikler, eski kimliğim ile gelen sözler, davranışlar sakil durdu. Yaşımdakiler nine, oysa ben anne kimliğimi bekliyorum hala…”
‘Uzun süredir ne yazıştım ne konuştum’ demiştim ya; hep, ‘Yazarsam bir acısına dokunurum’ düşüncemden kaynaklanıyordu bu…
“Ben neden yazmadım sana peki?” sorusunu yazdım. Yanıt yazmadı, aradan üç gün geçti, 29 Ocak 2018 günü sorumu kendim yanıtladım; “Hep bunları anımsar, üzülürsün diye…”
Okumuştu yazdığımı, ancak yine de yanıt yazmadı.
Her ne kadar, “Senle görüşmeyeli artık ben yazmıyorum dese de cümleleri ve yazı kurgusu yerinde ve oldukça anlamlıydı. Yazdıkları bugün de bana dokundu. Hem kayıpları, hem umutsuzlukları, hem beklentileri beni hep yaraladı. Elimden bir şey gelmediğinden üzgünüm.

Ne demiştim?

Sen yaralı Temmuz gibisin
Katlanırım sana, acılarına
Kırsan da beni
Kırılmam sana…

Şiirimi okumuş, “Verdiğin önem için teşekkürler o şiir güzel” diye yazdı. Sonra, “Bir ara seslendirip yollarım sana, bir de öyle dinle” diye açıklama yaptı. Temmuz yerine, “Bu arada olsam olsam yarım kalmış Haziran olurum ya da Haziranın kapısında kalmış” diyerek Haziran’dan söz etti. Oysa Temmuz, emperyalizmin maşalarının simgesi idi…
Ha trafik canavarı, ha emperyalizmin gerici maşası kıymış; ne fark eder ki adı, insana kıyıldıktan sonra?
Tüm dünya insanlığının güzel günler görmesi dileğiyle sevgilerimi iletiyorum. “

Okudum sustum… sustum… sustum…
Suçlu hissettim kendimi. Sadece kendimi görmek, başkalarını görememek… Yaşadığım acı nedeni ile hem kendime acınmasından hoşlanmadığımı söylerken acındıran bir ben varmışım. İçimde ki yangının, hasretin, eksikliğin, kanayan yüreğin acısını başkalarından mı çıkardım? Hani ben her şeyi görendim? Hani acımı saklayıp başkalarının mutluluğunu paylaşandım? Bende yalancıymışım. Ataol Behramoğlu’nun şiiri gibi yaşadığımı sanıyorken…
“ Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
   Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı”
Beni duyan gören insanları ayırt edememişim, görmeyenlerin öfkesi ile. Çok geç olmadıysa eğer özür dilerim…

28 Eylül 2017 Perşembe

ŞİMDİ... ŞU AN...

Bir gece düşer  ansızın
Ummam dediklerin
Umut olur
Hayal olur
Denizler durulur
Rüzgârlar eline verir yelkenini
Gemi olur kayık olur
Umutlarında yüzer
Bazen hırçın bazen sevdalı
Bir kadın şarkı söyler usuldan,
Hırçınlaşır, hoyratlaşır sonra dinginleşir müziğin nağmeleriyle
Işıklar dökülür
Yıldız misali saçlara
Bir el uzanır
Çok uzaklardan
Dansa bırakır bedenler
Sözler önemsiz
Yer önemsiz, zaman durur.
Telaşlı zamanlardan kaçıp
Anısız hayatlardan gelir bakışlar
Bir orta oyununda başrole talip
Ne sen susarsın
Ne onlar
Hüzünler yol alır düşüncelerden kalplerden
Yarına ertelenir tüm planlar
Şimdi şu anda burada tüm açık denizlerde savrulanlar
İşte bir kayık, bir kürek
Diğer kürekte bir başka yürek
Dalgalar durdu bu gece
Ay yol verir pusulanıza  
İçinizde kalan bir çocuk
Her hatanda sığındığın yanın
Hep örselenen
Hep ağlayan
Acıyan ağrıyan yanın
Işıklarda
Seslerde ve dansın tam göbeğinde
Yol ver hayat bu gece

Yarın nasıl olsa gelecekŞU 

18 Ocak 2017 Çarşamba

Ne kadar zaman oldu unuttum, gönlüme ışık düşmeyeli,
Varmayalı bir dost sohbetine
Sevmeyeli bir canlıyı ve tutmayalı bir çocuğun elinden
Ve paylaşmayalı bir simidi ikiye bölüp
Unuttum beni bende ve bu dünyadaki ben değildim yaşayan
İşte nihayet tanıdk bir "OH" çekti dilim
eşim dostum arkadaşım haksızlığın içinde kayboldum
Bulamadım ki kendimi ikna edecek bir kaç kelam
Ve ben beni ikna edemezsek ne söylerdim dost sohbetlerinde
Küskündüm havaya suya...

Nihayet dostum havaya düşen cemre gibi düştüm bende kendi yüreğime
Yarın çok güzel olacak
Ve ben cemre misali düşeceğim suya toprağa ve yeniden filizlenecek yaşama dair ne kalmışsa umutlarım

KAÇ KİŞİYİM

ben kaç kişiyim ..... sen kaç kişisin deme tekim, birim tek olsan bir olsan sevmezdin beni ..... olduğum gibi sevmezdin öfkemde, sabrım da, ...